22 Tem 2011

Kapitalizmin merkezinde bir komün

Almanca bir deyime göre "tehlikede ve büyük darlıkta ortayol ölümü getirir (In Gefahr und größter Not bringt der Mittelweg den Not)." 1980'li yılların başında Almanya'da bir grup bu deyimi yaşam felsefesi olarak kabul eder. Kapital, iktidar, sömürü, cinsiyetçilik, eşitsizlik ve yabancılaşma gibi kavramların belirlediği hayatlarında farkındalığın yetmediğini, farkındalığın alternatifi de gerektirdiği noktasından hareketle oldukça cesur bir adım atarlar. Amaçları; kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin, cinsler arası eşitsizliğin, toplumsal hiyerarşilerin ve doğa sömürüsünün aşıldığı yeni bir yaşam konseptini uygulamaya geçirmek. Her biri yıllardan beri siyasal partilerde, örgütlerde, derneklerde ve inisiyatiflerde bu alternatif yaşamın savunuculuğunu yapmış, ancak savunduklarını var olan düzen içinde hayata geçirememiş. Öncelikle sistemin değiştirilmesi gerektiğini savunanlar da varmış. Ama makro düzeyde sistemin değişebilmesi için adacıkların yaratılması gerektiği görüşüne sahip olanlar, 1983'te Kassel'e yakın Niederkaufungen kasabasında yeni bir yaşamın nüvelerini atarlar. Biz de okurlarımız için, bir süreden beri Kürtlerin gündeminde yer alan komünalizmin bu örneğini yerinde izledik.

Niederkaufungen Komünü, bu proje etrafında biraraya gelen ve yıllarca inşa edilecek yaşamın ilkelerini oluşturmak için tartışmalar yürüten 16 kişilik bir grup tarafından kuruldu. Mal varlıklarını birleştiren bu grup, 1983'te Kassel'den 10  kilometre uzaktaki Niederkaufungen'de boş bir binayı ve etrafındaki arsayı satın alır. Kaleme aldıkları ilkeler bildirgesinde hedeflerini "ilişki yoksunu, tekleştirilmiş bir yaşamdan kolektif, daha insani bir yaşama ulaşmak"şeklinde ifade eden gruba, ilk sene 14 kişi katılır. Böylece başından itibaren farklı alanlar inşa etmek için yeterli bir sayıya sahip olan komün her yılla birlikte biraz daha büyüdü. Bugün ise, 60'ı yetişkin olmak üzere toplam 80 kişi komünde yaşıyor.

Alt ekonomisi

Komünün en temel ilkelerinden biri, "ortak ekonomi" ilkesidir. Bu nokta oldukça önemlidir, zira antikapitalist projeler genelde ekonomi ayağında tıkanabiliyor. Var olan bir sistem içinde farklı bir ekonominin geliştirilmesi mümkün mü? Mümkün olduğunu gördük.
6 bin metrekarelik alanlı komünde yaşayan yetişkinlerin hepsi komünde çalışıyor. Çocuklu yetişkinler günde 4 saat, diğerleri 8 saat çalışıyor. Ama yanlış anlaşılmasın; örneğin bir marangoz her gün 8 saat boyunca atölyede çalışmak zorunda değil. Çünkü komüncüler 'emek' kavramına farklı bir anlam katıp, düşünsel emeği veya çocuk bakımını da aynı kategoride değerlendiriyor. Yani üretim sadece maddi alanla sınırlı olmayıp, her türlü üretimi kapsıyor. Dolayısıyla örneğin günde iki saat çocuk bakımını yapan biri, 4 saat atölyede ve 2 saat da farklı bir alanda üretime katılıp, 8 saatini tamamlayabilir. Tabii komün bu konuda statik olmayıp, tek tek kimin kaç saat çalıştığını kontrol etmiyor. Ama ilke bu şekildedir. Hatta tersi durumlar bile çıkabiliyor. Gün boyu bizimle ilgilenip, sorularımızı yanıtlayan Claus Brechmann komünde oldukça protestan bir çalışma ahlakını içselleştirmiş insanların da bulunduğuna dikkat çekti. Aklıma hemen Max Weber'in 'Kapitalizmin Ruhu ve Protestan Ahlak' eseri geliyor. Weber'e göre, modern Kapitalizm'deki kâr kültürünün temelinde, Protestanlığın bir kolu niteliğindeki Calvinizm'deki çilecilik var. Yani, her türlü zevkin günah görüldüğü Calvinizm'de maddi zenginlik tanrının lütufunu elde etmenin temel yolu olarak değerlendirildiğinden, bu inançtaki insanlar için çalışmak ve para kazanmak bir araç olmaktan çıkıp amaç haline gelir.

Gelir getiren iş alanları

Claus Brechmann protestan çalışma ahlakı kavramını ortaya atarken tabii farklı bir şey anlatmaya çalışıyor. Komünde yaşayan bazı insanların üretmediği zaman kendini boş hissettiğini, çalışmadığında sanki 'suç' işliyormuş gibi bir hisse kapıldığını söyledi. Bu konuda da değişimin yaşandığını, insanların sürekli çalışma gibi bir zorunluluklarının olmadığını öğrenmek zorunda olduğunu vurguladı.
Komünün kendini finanse edebilmesi için değişik iş alanları yaratıldı. Maddi kazanç sağlayan bir marangozhane ve bir çilingir atölyesi var. Ayrıca bir inşaat şirketi var. Burada hem komünün kendi ihtiyaçları gideriliyor, hem de 'dışarıda' iş yapılıyor. Yine komünün 2 kilometre uzağındaki çiftlikte hayvancılık ve tarımla uğraşılıyor. Tarım ekolojik standartlar temelinde yapılıyor. Tarımdan elde edilen ürünler ile hem komünün ihtiyaçları gideriliyor, hem yakınlardaki pazarlarda açılan standlarda ve komünde bulunan dükkanda bu ürünler satışa sunuluyor. Yine genleriyle oynanmamış tohumluk ve meyve suyu üretilip satılıyor.
Bunun dışında komün alanında bir kreş bulunuyor. Komünde kalmayan aileler de çocuklarını kreşe gönderiyor. Yine yaşlılar için bakım merkezi açılmış. Komünde henüz bakıma ihtiyaç duyan yaşlılar bulunmadığından, bu merkez de dışarıya dönük çalışan bir sosyal proje olup, komün kasasına kazanç sağlıyor. Kiraya verilen bir seminer binası ve catering servisi var. Ayrıca çeşitli danışmanlık hizmetleri de sunuluyor. Bütün bu alanlardan komünün gelirleri sağlanıyor.

Maaş yok, ortak kasa var

Komünde yaşayan bütün yetişkinler üretime dahil oldukları halde kendilerini bildiğimiz anlamda 'işçi' olarak görmüyor. Bunun birden fazla sebebi var. Dışarıdan kimsenin çalışmadığı, üretimin tamamen komün sakinleri tarafından gerçekleştirildiği Niederkaufungen'de kimse maaş almıyor. Konuyla ilgili bilgi veren Claus Brechmann, kapitalist sistemde ücretlendirmenin eşit olmadığını, fiziki olarak çok daha ağır koşullar altında çalışan bir işçi ile büyük bir şirkette çalışan bir menajerin aldığı maaş arasında uçurum kadar fark olduğunu vurguluyor. Çalışan insanın bu şekilde emeğine yabancılaştığını da belirten Brechmann, emeğin komünde eşitlendirildiğini söylüyor.
Peki komünde kimse maaş almıyorsa cepler sürekli olarak boş mu kalıyor? Hayır, ortak bir kasa var. Komünde elde edilen bütün gelirler bu ortak kasada toplanıyor, giderler de buradan karşılanıyor. Ve bütün komüncülerin bu ortak kasaya erişim hakkı da eşit.
Ortak kasa idare ofisinde bulunuyor. Tabii ki komünün sahip olduğu paranın tümü burada değil, büyük kısmı hesapta duruyor. Kasa sürekli açık, ancak odada görevli olmadığında kapı kilitleniyor. Kasanın yanında bir liste bulunuyor. Komüncüler kasadan para aldıklarında, isimlerini, miktarı ve paranın ne için alındığını not ediyor. 150 Euro'yu geçen bireysel harcamalar için ayrı bir liste tutuluyor. Yine komün için yapılacak ve 1500 Euro'yu geçen harcamaların önceden salı akşamları yapılan genel kurul toplantılarında onaylanması gerekiyor. Kişi başı harcamaları sorduğumuzda, şaşırtıcı bir rakamla karşılaştık. Geçen sene komünde yaşayan yetişkinlerin ortalama aylık gideri 880 Euro imiş. Buna konaklanma, yeme-içme, sigorta, benzin gibi her türlü masraf dahil. Yani komünde kişi başı masraf ayda 900 Euro'nun altında kalıyor. Ayrıca komünde gelirin giderlerin üstünde olduğunu da öğreniyoruz.

Şef-işçi ilişkisi yok

Bir diğer nokta ise, komündeki çalışma alanların hiçbirinde bir şefin veya sorumlunun bulunmaması. Zaten üretim araçları da özel olmayıp, bütün komüne ait. Kolektif çalışma ilkesi esas alındığından, bütün birimler ortak kararlar verip uygular. Belli bir özerkliğe de sahip olan birimler siparişlerin kabul edileceğine, işlere ne kadar zaman ayırılacağına vs. birlikte kararlaştırıyor. Zira kârdan ziyade genelde sayıları 10'un altında olan birimlerde çalışma koşullarının iyi olması hedefleniyor. Örneğin büyük kâr getirecek bir iş teklifi eğer çalışma koşullarının ağırlaşmasını, herkesin çok daha fazla çalışmasını beraberinde getirecekse, o teklif reddedilebilir.
Herkes gibi vergiye tabii olan komünün kendine ait emeklilik sigorta sistemi var. Yani her ay her yetişkin için belli bir miktar kenara konuluyor ve bu şekilde tedbir alınıyor. Bunun nedenlerini sorduğumuzda Steffi Welke, devletin emeklilik fonlarına destek sunmak istemediklerini söyledi: "Bu emeklilik fonları ile sermaye piyasasında ticaret yapılıyor ve buna katkı sunmak istemiyoruz. Paramızı yatırırken yaşlandığımızda parasız kalmanın önüne geçiyoruz, ama bunu hem sosyopolitik açıdan savunulabilir bir biçimde yapmak istiyoruz."

Karar mekanizmaları

Peki 80 kişinin birarada yaşadığı bir komünde kararlar nasıl alınır? Bu hususta ayrıntılı bir sistem oluşturulmuş. Her salı akşamı komün toplantısı gerçekleştiriliyor. Bütün komün halkının katıldığı, oturma düzeninin sıralar halinde değil de yuvarlak daire şeklinde olduğu bu toplantının ilk bölümünde herkesi ilgilendiren önemli konularda bilgilendirme yapılır, tartışmalar yürütülür. İkinci bölümde ise küçük gruplar toplanıp, belli konularda tartışmalar yürütür ve karar tasarıları geliştirir. Claus Brechmann, bu konudaki sistemlerini anlatırken, bizi komün salonuna götürüyor. Bu salonda yemekler yenilir, kahve molası verilir ve bir de alınacak kararlar hakkında bilgi alınır. Büyük bir duvar panosunun üzerinde çok sayıda tutanak, karar tasarısı, karar vs. bulunuyor. Brechmann bu bilgileri veriyor: "Kararlarımız küçük gruplarda hazırlanır. Bu gruplar genelde 3 hafta üstüste toplanıp, tartışma yürütürler. Ardından bir karar tasarısını hazırlarlar. Bu tasarı şeffaf ve anlaşılır bir şekilde panoya asılır ve 2 hafta boyunca asılı kalır. Bu 2 haftalık süre içinde herkes bunu okur. Farklı bir düşüncesi olan yazılı bir şekilde görüşünü tasarının altına yazabilir. Eğer sözkonusu görüş, o tasarının değiştirilmesi yönündeyse, o zaman görüşün sahibi gruba dahil olup, tartışmalara katılır. Konu yeniden tartışılır ve grupta bulunan herkesin kabul edebileceği bir tasarı oluşturulur." Yani itirazı olan varsa gruba dahil olur. Ve itiraz kalmayıncaya kadar da sözkonusu tasarı üzerinde çalışılır. Herkes çıkacak kararı yüzde yüz benimsemeyebilir, ama herkesin sözkonusu kararla yaşayabilmesi esas alınıyor.

Çoğunluk değil uzlaşma ilkesi geçerli

Çoğunluk kararları almayan komünde uzlaşma ilkesi geçerlidir. Dolayısyla oylamalar da yapılmıyor. Claus bu noktayı şu şekilde açıklıyor: "Karar tasarısı ya panoya asılır ya da toplantıda okunur. İtirazı olan yoksa, o zaman tasarı kabul edilmiş oluyor. Bütün durumlarda veto olanağı da var. Ancak bizdeki veto bilinen anlamıyla bir blokajdan çok, bir konunun daha fazla tartışılması yönündeki istemi ifade eder."
Görüldüğü gibi Komün Niederkaufungen'de tartışma kültürü önemli düzeyde yazılı bir şekilde gerçekleşiyor. Karar tasarılarını hazırlayan gruplar tutanak tutup, bunları da panoya asıyor. Herhangi bir öneride bulunmak isteyen kişi veya gruplar da bunları önceden yazılı olarak panoya asıyor. Böylece herkes panodan gelişmeleri takip edebilirken, tartışmalara fazladan zaman da harcanmamış oluyor.

Komünde yaşam

Niederkaufungen'de temel prensiplerden bir tanesi de, ataerkil ve çekirdek aile yapılarının eleştirel bir şekilde sorgulanıp aşılmaya çalışılmasıdır. Bunun için özellikle klasik aile formülünün dışında yaşam konseptleri arandı. Komünde hem çocuklu aileler, hem çocuksuz çiftler, hem de bekarlar yaşıyor. Fakat çocuklu aileler komüne ait konutlarda tek başlarına kalmıyor, komün halkının yüzde 95'i birlikte oturuyor. Yani diyelim 2 çocuklu bir aile birkaç yetişkinle evi paylaşıyor. Bu durumda 'evin reisi' diye bir şey olmadığı gibi, dar aile ilişkileri de belli oranda aşılabiliyor. 
Dolayısıyla aile eleştirisi komünde önemli bir yer tutuyor. Bunda, en küçük sosyal birim olmasıyla birlikte, özellikle ataerkil sistemin her gün yeniden üretildiği yerin aile olduğu yöndeki görüş etkili olmuş. Bu modelde - kaba hatlarıyla - çalışarak para getiren erkek 'evin reisi', üretim olarak kabul görmeyen ev işlerini yürüten kadın 'çocuk yetiştiren', çocuklarsa daha küçük yaştan itibaren biçilen rolleri özümseyip, bu işleyişe tabi olurlar.
Peki Niederkaufungen Komünü bu roller sistemini nasıl aşmaya çalışıyor? Öncelikle ortak kasa büyük rol oynuyor. Maaş olmadığı için ve üretime katılan herkes eşit koşullarda kasaya erişim hakkına sahip olduğundan, maddiyata dayalı bir baskı aracı oluşamıyor. İkinci bir husus da, ev işleri. Ev temizliğinden, o evde yaşayan herkes sorumlu olduğu gibi, yemeklerin ortak yapılması önem arz ediyor. Yani mutfak komünün ortak bir alanını teşkil ediyor. Kahvaltı, öğle ve akşam yemeği mutfakta çalışanlar tarafından hazırlanıp, yemekler birlikte yeniliyor. Çamaşırlar bile bir yerde yıkanıp, asılıyor. Yani bu durumda ortak evlere kalan işler asgariye düşürülmüş oluyor. Dolayısıyla bu sistemde hiçbir kadın 'ev kadını' rolüne düşemeyeceği gibi, hiçbir erkek de 'reislik' taslayamıyor.

Komünün çocukları

Gelelim çocuklara. Onlardan birinci derecede kendi anne-babaları sorumlu olur. Ama bunun dışında komünde yaşayan her çocuksuz yetişkin en az bir çocuğa karşı sorumludur ve günde belli bir süreyi o çocukla geçirir. Bu durumda çocuklar anne-babalarıyla bir sorun yaşadıklarında, çekirdek ailenin dışında da ilgili bir kişiyle bunları paylaşabilir. Yılda bir kere de yazın çocuklar için tatil düzenlenir, tatile çocukların anne-babaları katılmaz. Böylece çocuklar kendi anne-babaların dışında kendilerine yakın buldukları kişilerle zaman geçirebilirken, anne-babaların yükü de hafifletilmiş oluyor.
Claus Brechmann, aileye ilişkin şunları belirtiyor: "Mevcut durumda bir çekirdek ailemiz tek başına bir evde kalıyor. Bu bir istisnadır. Çekirdek ailenin olumsuz yönleri yok olmadı. Bunu yadsımıyoruz. Ama aileyi tamamen reddetmiyoruz da, 'bu otomatikten hiyerarşiye yol açıyor, çocukların başka şansı kalmıyor' demiyoruz. Yüzde 95'imiz ortak evlerde yaşıyor ve bu ortak evler içinde çekirdek aile yapıları yine kalıyor. Çocuklardan yine öncelikle ebeveynler sorumlu oluyor. Ama buna ek olarak, pratikte yararlı olduğunu gördüğümüz bir düzenlememiz var, ebeveyn olmayanlar da çocuk bakımını yapıyor. Bir de komünde bir çeşit aile planlaması var. Çocuk kontejanımız var, 3 yetişkine 1 çocuk düşüyor. Tabii bunu harfiyen uygulamıyoruz, ama ilkesel yaklaşımımız budur. Bu kontenjan kararı, oranın 2'ye 1 olması durumunda çocuk yetiştirme sorumluluğunun yine sadece ebeveynlerde kalacağı kaygısından alındı. Ama oran 3'e 1 olduğunda, yeterince çocuksuz yetişkinin de olur.
Şu anda bütün çocukların, kendi ebeveynleri dışında kendileriyle ilgilenen kişiler var. Bir de bazı çocuklu çiftler öğleden sonra birlikte çocuk bakımını üstleniyor. Çocuklar bu şekilde daha fazla imkana sahip oluyor. Diyelim sorunlar yaşandığında başka kişilere gidebiliyorlar. Bu şekilde burada o cezaevine benzer, hiyerarşik çekirdek aile yapısı kırıldı."

İstisnalar da var

Claus'un bahsettiği yüzde 95'in dışında kalan, bir ailedir. 3 yıldan beri komünde yaşayan Steffi Welke, 2 çocuğu ile birlikte ayrı bir evde kalıyor. Steffi'ye ortak ev düzeninden çıkmanın sebeplerini sorduğumuzda, şu yanıtı aldık: "Çocuklarıma tek başıma bakıyorum. Dolayısıyla ailem ben ve 2 çocuğumdan oluşuyor. Onlar şimdi 13 ve 14 yaşındalar. 3 seneden beri burada yaşıyorum. İlk yıllarda çocuklarımın babasıyla birlikte yaşadık, sonra ayrıldık. Buraya geldiğimde çocuklarımla ortak bir evde, başka komüncülerle birlikte yaşadık. Ancak bu çok iyi gitmedi. Çocuklarım için, yabancı insanlarla aynı evde kalmak garip bir durumdu. Dar bir alanda birarada yaşıyorsunuz, ama buna rağmen ailede olduğu kadar samimi bir ortam gelişmedi. 6 aydan beri çocuklarımla ayrı bir evde kalıyorum. Yani bu toplulukta yine aile sistemi şeklinde yaşıyoruz. Tabii bu durumda çocuklarla ilgili iş ve sorumluluk daha çok bana kalıyor. Ama bu benim özgün durumumdur. Burada dünyaya gelen çocuklar, burada büyüyen aileler tabii çok daha farklı imkanlara sahip." Steffi'nin dile getirdiği husus, küçük yaştan itibaren komün yaşamına dahil olan çocuklar için kolektif yaşamın çok daha doğal bir şey olduğu. Ancak bilinen 'düzen' içinde yetişen ve tam da ergenlik çağında komüne gelen çocukları bu konuda bir zorlanmayı yaşadı. Komün halkı bu özgün duruma anlayışla yaklaşıp, istisnayı onayladı.

İki 'özgün' ev var

Komündeki ortak evlerin dışında iki dikkat çekici yaşam konsepti daha var. Birincisi, 'Kadın-Lezbiyen Yaşam Grubu', diğeri 'Erkek Evi.' Kadın-Lezbiyen Yaşam Grubu'na ilişkin bilgi veren Steffi Welke, bu evin bilinçli bir karar doğrultusunda kurulduğunu söyledi. 'Krampfader' isimli otonom kadın lezbiyen gazetesi için de çalışan Welke, sözkonusu evin vaktiyle 2 lezbiyen tarafından kurulduğunu belirtti. Eskiden komünde daha radikal feminist ve lezbiyen pozisyonları temsil eden kadınların da bulunduğunu ekleyen Welke, "Zamanla tartışmaların sertliğinde bir yumuşama gelişti. Komünde o anlamda erkeklerle kadın ve lezbiyenler arasında cepheler kalmadı. Bunun hem toplumsal gelişmenin, hem de buradaki birarada yaşam biçimimizin bir sonucu olduğunu düşünüyorum" dedi.
1990'lı yılların başında dayanışma heyetleri ile Kürdistan'a giden Steffi'ye ayrıca komüne geldiği zamandan beri yaşamının hangi açıdan değiştiğini sorduk: "Önceleri çalışıyordum ve çocuklarıma bakıyordum. Ve akşam olduğunda ya yorgun oluyordum ya da çocuklarım evde olduğundan ben de evde oluyordum. Ve bu yaşam durumu içinde oldukça kendimi sıkışmış hissediyordum. Birlikte örgütlenme, siyasal çalışma yürütme gibi istemlerim de vardı. Ama o koşullar altında bu mümkün değildi. Burada günlük yaşamın tümü düzenlendiği için, temel ihtiyaçlar sağlandığı için çok daha farklı imkanlara sahip oluyorum. Bence bu kendi başına çok büyük bir farktır."

Çocuk eğitimi

Komünde yaşayan çocuklar, komün alanındaki kreşe gidiyor. Fakat çevreden de çocuklarını komün kreşine gönderenler var. Ayrıca engelli çocukların engelsiz çocuklarla birlikte kaldığı az sayıda kreşten biri. Şu anda 15 çocuğun gittiği bu kreşte, yine komüncülerden olan 2 erkek ve 2 kadın çalışıyor. Anaokullarda genelde kadınların çalıştığı dikkate alındığında, bu nokta ilgi çekici. 
Kreş, komün alanındaki en güzel yer. Bina kısa bir süre önce yeni inşa edilmiş. İnşaattan önce çocuklara ve ebeveynlere nasıl bir kreş istedikleri sorulmuş ve bu doğrultuda tasarımı yapılmış. İçi tamamen ahşap olan kreş baştan sona komüncülerin kendi emeği ile inşa edilmiş.
Anaokuldan sonraki eğitimi de sorduk ve bütün çocukların, Niederkaufungen Komünü'nün kuruluşunda yer aldığı bir özgür okula gönderildiğini öğrendik. Kassel'de olan bu okulda çocuklar 5. sınıfa kadar özgürlükçü ve anti-hiyerarşik bir pedagoji konsepti doğrultusunda eğitim görüyor. Komünde yaşayan çocuklar sonra da, 6. sınıftan itibaren 'Gesamtschule' denen okula gönderiliyor. Bilindiği gibi, Almanya'da ilkokul sonrası eğitim öğrencinin notlarına ve uyumuna göre üçe ayırılıyor. 'Gymnasium' en üst seviyeli okul iken, ikinci sırada 'Realschule', üçüncü sırada da 'Hauptschule' yer alıyor. Bu sistem ayrımcılığa neden olduğu gerekçesiyle birçok yerden eleştiri alırken, ülkenin bazı eyaletlerinde bu sistemin kaldırılması ve standart ortaokul (Gesamtschule) düzenine geçilmesi yönünde inisiyatifler oluştu. Komün halkı da bu sistemi eleştirdiğinden, çocukları 'Gesamtschule'ye gönderiyor.

Cinsler arası ilişkiler

Komünün temel ilkelerinden bir tanesinin ataerkil yapıların aşılması olduğunu söylemiştik. 3 yıldan beri komünde yaşayan Steffi'ye bu konuda bir farkı görüp göremediğini sorduk: "Günlük yaşama ve çalışma koşullarımıza bakıldığında, buradaki düzen eşitlik için bir olanağı sunuyor. İşler, özellikle mutfak işi eşit bir şekilde dağıtılmış. Mesela bu işler klasik ilişkilerde veya aile konstelasyonlarda (kümelenmelerde) genelde kadınlara yaptırılır. Bence bu açıdan buradaki düzen çok değerli bir zemini sunuyor.
Kadınlık ve erkeklik konusunda belli basmakalıplar var. Bunları burada da görebilirsiniz. Örneğin zanaat alanında daha çok erkekler çalışıyor. 2 kadın bir nevi çırak olarak bu işe başladı şimdi, ama ustalar gene erkeklerdir. Ve toplumda da bu böyledir. Mesela burada danışmanlık, psikoloji gibi çalışma alanlarında ağırlıkta kadınların olması da bu basmakalıpları yansıtıyor. Kadınlarla erkeklerin çocukları birlikte yetiştirmesi, çocuklu erkeklerin de çocuklu kadınlar gibi part-time çalışması ve böylece çocuk bakımını paylaşmaları bence kadınla erkek arasındaki ilişki kalıplarının aşılması için önemli bir imkan sağlıyor." Steffi Welke, bahsettiği basmakalıpların komündeki sosyal içerikli iş alanlarında ise aşıldığına dikkat çekti. Zira çocuk kreşinde çalışanların yarısı erkek. Oysa Kaufungen çevresindeki diğer kreşlerin hiçbirinde erkekler çalışmıyor. Yaşlı bakımı merkezinde çalışanların da yarısı erkeklerden oluşuyor.

Erkek sorunu

Komünde dikkat çeken bir diğer nokta var, o da kısa adı MRT olan Erkekler Radikal Terapi Örgütlüyor Grubu'dur (Männer organisieren Radikale Therapie). MRT, kökleri Amerikan ve İngiliz Kadın Hareketi'ne kadar dayanan ve ilk olarak Hollanda'da uygulanan bir konsepte dayanıyor. Bu modelde erkekler, kendi kendine yardım grubunda kendi duygu, düşünce ve hareketlerinin kökenine inmeye çalışıyor. Erkekler arası güven duygusunu geliştirmeyi de amaçlayan bu konseptte, iletişimin yeni yolları da aranıyor. Hiyerarşinin olmadığı bu gruplarda herkes hem hasta hem terapist.
Niederkaufungen'de de, mevcut durumda 12 erkekten oluşan bir MRT Grubu var. Grupta yer alan Claus Brechmann, bize bu konsepti ve pratikteki uygulamasını anlattı: "Bu erkek grubunun arka planında insanlararası ilişkilerin analizi var. Zira, hepimiz toplumsal varlıklarız. Yani, sorun sadece bireysel eksikliklerimiz değil, bireysel düzeyde yaşadığımız bu sorunların ortak olduğunu görmek gerekiyor. Yani mesele 'ben kötüyüm' ya da 'ben bu kadar eksiğim' demem değildir, mesele bunun toplumsal boyutlarını görebilmemdir.
Biz grupta öncelikle, normalde belki erkek olarak dile getirmeyeceğim hususları ifade etmeye çalışıyoruz. Yani, bazı hususları ciddiye alıp dile getirmeyi öğreniyoruz. Biri anlattığında sen 'evet, bu bende de var' diyebiliyorsun. Bu şekilde kendimizi, ilişkilerimizi değiştirebiliyoruz. Ya da diyelim kendimle, rolümle ilgili bir sorunum var ve bunu büyük grupta veya ilişkimde konuşamıyorum, ama bu sorunu aşmak da istiyorum. Grup bunun için bir zemin sunuyor.
Biz erkekler genelde fazla konuşmayız. Ama grupta konuşmayı, anlatmayı öğreniyoruz. Duygularımızı ifade ediyoruz, cinselliğimize nasıl yaklaşacağımızı konuşuyoruz. Ve birbirimize güç veriyoruz, destek oluyoruz."

Kolektif yaşamda birey

Merak ettiğimiz bir husus da, komünde birey-toplum dengesinin nasıl sağlandığı. Sonuçta komünde yaşayan insanlar, yüksek derecede bireyselleşmiş bir toplumda kolektif yaşamın esas alındığı bir ortama gelmiş. Ne kadar toplumsallık, ne kadar bireysellik - bu konuda sorunlar yaşanıyor mu? Ve bir de özellikle şehir toplumlarında giderek yalnızlaşan birey gerçeğine nasıl yaklaşılıyor? Komün prensipleri arasında yalnızlaşma/tekleşme ve ilişki yoksulluğu da dile getiriliyor. Bu sorularımızın yanıtını yine Claus'dan aktarıyoruz: "Sonuçta burada grupta da kendinden sorumlusun. Diyelim burada insanlarla ilişki kurmazsam, o zaman bu kadar büyük bir grupta da yalnızlaşabilirim. Biz daha önce bunun iki örneğini yaşadık. Bu husus, her zaman iki yönden ele alınmalı. Fakat şöyle bir gerçek de var: Şehirde 2 odalık apartmanında tek başına yaşayan ve işe gittiğinde maskesini takan bir insanın maskesinin ardındaki gerçeğe bakılmayabilir, yaşadıkları görülmeyebilir veya ilgi gösterilmeyebilir. Bunlar yüksek ihtimallerdir. Ama burada bir insan bir sorun yaşadığında insanlar bunu büyük ihtimalle farkeder. Ancak sonuç itibariyle bunun da garantisi olmaz.
Bireysel ilişkiler bütün yapılara rağmen her zaman önemli kalır. Mesela diyelim sen bu komünde yaşıyorsun ama suratın her gün asık, insanlarla hep sorun yaşıyorsun, emek vermiyorsun, yani güçlü ilişkiler kurup geliştirmiyorsun. O zaman günün birinde hastalandığında, bakıma muhtaç kaldığında bu insanların sana bakmasını bekleyemezsin.
Bireysellikle toplumsallık arasındaki denge de bence insanın temel sorunlarından, temel çelişkilerinden bir tanesi. Bir yanda bireysel özgürlüğe, olanaklarımı yaşamaya ihtiyacım var. Ama öbür yanda da güven, beraberlik, bana yakın olan, ihtiyaç duyduğumda, kendimi kötü hissettiğimde  yanlarına gidebileceğim insanlara ihtiyaç duyarım. Şimdi hangisi daha önemli? Öncelikle kendimin sorumluluğunu mu, grubun sorumluluğunu mu taşırım? Bu dengenin bir şekilde sağlanması gerekiyor. Burada 60 kişi sadece kendini düşündüğünde komün yaşamı olmaz. Ama öbür türlü, 60 kişi de sadece grubu düşündüğünde yine olmaz. Bu er ya da geç sorunlara yol açar. Burada hepimiz farklı özelliklere sahibiz, olumsuz yönlerimiz de var. Fakat herkesin kendini deneme imkanına sahip olması gerekir. Bu konuda önemli fırsatlar var burada. Bir örnek vereyim; bu ortak salona farklı bir biçim vermek isteyip bunu dile getirsem ve 5 kişi birden 'hayır, olmaz' diyerek karşı çıkarsa, ben de bu fikrimi daha fazla temsil edemezsem ve vazgeçmek zorunda bırakılırsam, o zaman 3 hafta geçtikten sonra 'o zaman artık hiçbir şeye karışmam' derim. Fakat içten içe kendimi sınırlandırılmış hissederim. Böyle olmaması lazım. Dolayısıyla kişisel bir terazimin olması gerekiyor. Burada birey olarak belirli sınırlamalarım var ama öbür yönde büyük özgürlüklerim de var. Bu dengeyi tutturmam gerekiyor."

Genç kuşak komünden göç ediyor

Sonuç olarak Niederkaufungen'de komünal yaşamın önemli düzeyde gerçekleştirildiğini gördük. Temel ilkeleri olan sol bir politik yaklaşım, ortak ekonomi, karşılıklı rıza ilkesi, kolektif çalışma, kapitalist, ataerkil ve dar aile yapılarının aşılması hayat buluyor. Fakat tabii ki sorunlar da yaşanabiliyor. 27 yıllık bu komün de zamanla değişimlere uğradı. İlk kuşak daha politik ve yaklaşımlarında daha ideolojik iken, genç kuşakta farklı yaklaşım ve öncelikler kendini gösterebiliyor. Zira komün yeni üyelere açık. Komüne katılmak isteyenler belli bir prosedüre dahil. Dolayısıyla komün halkı değişebiliyor; kimi komünü terk ederken, kimi yeni dahil oluyor. Ve bu da ister istemez değişimleri beraberinde getirebiliyor. Mesela komünde dünyaya gelen veya yetişenlerin okulu bitirdikten sonra genelde ayrıldığını, örneğin farklı şehirlerde üniversite okuyup kendi yaşamını kurduğunu öğrendik. Bir insan yetişkin çağına geldiğinde, kendi geleceği ile ilgili kendi karar verme hakkına sahiptir. Fakat bu yine de üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Komünal değerlerle yetişen insanların tercihi neden ailelerinin reddettiği sistemden yana olabiliyor?
Nihayetinde komünde farklı bir yaşam yaratılmaya çalışılıyor. Ve yeniye, daha güzel olana ulaşmak için farklı yol ve yöntemlerin sürekli denenmesi gerekiyor. Niederkaufungen'de insanların buna açık olduğunu gördük, kendilerine hata yapma şansı da tanıyorlar.
Niederkaufungen, Almanya'daki alternatif yaşam projelerinden sadece bir tanesi. Uzun tartışmalar ve denemeler sonucu oluşmuş bir komün. Ve komünal yaşamı geliştirmek isteyenler açısından önemli fikirler sunan bir deneyim.

* * *

Ekolojik ilkelere göre çevreci bir yaşamı hedefleyen komünde alternatif enerji kaynakları kullanılıyor. Enerji ihtiyacının bir kısmı güneş ışınlarıyla gideriliyor. Bunun için atölyelerin bulunduğu uzun binanın çatısına düzlemsel güneş kollektörleri kurulmuş. Yaygınca kullanılan enerji kaynaklarının da giderek azaldığını ve bunun için ekolojik standartlara daha uyumlu alternatiflerin geliştirilmesini vurgulayan komüncüler, ilginç bir kalorifer sistemi ile evlerini ısıtıyor. Merkezi odun sobasının bulunduğu bölüme giriyoruz. Kocaman sobaya büyük büyük odunlar giriyor. Soba bir yandı mı 5 saat boyunca bağlı olduğu su deposunu ısıtıyor. Depodan ise tek tek evlerdeki kaloriferlere sıcak su akıyor. Sistemi anlatan komün üyeleri, odun kullandıkları için bu karorifer sisteminin de yüzde yüz çevreci olmadığını ama diğer yaygın yöntemlere göre daha az zarar verdiğini söyledi. Bu arada tüketilenden fazla enerji üretildiğini de öğreniyoruz.
İlginç bir nokta daha aktaralım: Komünün ortak alanlarında cep telefonları kapalı kalıyor. Çünkü komünde, cep telefonlarından yayılan ışınların olası zararlarına katlanmak istemeyenler var. Bundan dolayı birçok kişinin cep telefonu yok. Telefonu olanlar ise kapalı mekanlarda - eğer yanlarından biri varsa da izin isteyerek - telefon kullanabilir. Aynı sebeplerden dolayı WLAN, yani kablosuz internet yok.

HAZIRLAYAN: MERAL ÇİÇEK
FOTOĞRAFLAR: DENİZ BİLGİN

8-9 Kasım 2010'da Yeni Özgür Politika'da yayınlandı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder